9 Eylül 2011 Cuma

İçim Kıpır Kıpır


Bayram tatilinde 4 günlük bir tekne turuna katıldık. Benim için bir ilkti teknede konaklamak, çok da keyifliydi açıkçası. 17. haftanın içindeydim, kahvaltı sonrası güvertede otururken bir anda içimde bir hareket hissettim, tam anlamaya çalışırken tekrarlandı. İşte o an dedim ki benim kendi kendime hareket olarak nitelendirdiğim şeyler bebeğimin hareketi değilmiş. Kendimi çok dinliyor olmamdan kaynaklanıyor olsa gerek, birçok kişiye göre erken bile hissetmiştim ilk hareketini karnımdaki mucizenin. Sonrasında birkaç gün yine sessizlik. Tekne turu sonrasında ablamlar Ankara’ya döndü, biz ise bebekle uzunca bir süre böyle gezme imkanımız olmaz diye düşünerek Marmaris ve sonrasında Datça olarak yolumuza devam ettik. İkinci hareketi dönüş yolunda arabada hissettim. Sonrası da zaten artarak devam etti. Artık çok daha rahatlamış hissediyordum kendimi. Günde birkaç kere de olsa o hafif kıpırtıları hissetmek bana çok fazla güven veriyordu. Ayrıntılı ultrason konusunda çok iyi olduğu söylenen bir radyolog duymuştum, döndükten sonra ona gittim. Kendisi aslında birçok doktorun ve çevremdeki insanların söylediği şeyi söylemişti ama nasıl söylediyse, benim hamileliğim için bir dönüm noktası olmuştu o gün. Artık çok farklı bakıyordum ve kuşkularımdan eser kalmamıştı.

Sonrası çok güzel geçti son 2 aya kadar. Sürekli kamufle etmeye çalıştığım göbeğimi göğsümü gere gere taşımaya başlamıştım. Hamile kıyafetleri giymek, karnımın günden güne büyümesi bana fazlasıyla keyif veriyordu.

Sanırım 6. aydı, bir gece kalp çarpıntısıyla uyandım. Öyle ki, solup alıp vermekte güçlük çekiyordum. Bu böyle 2 gün daha devam etti. Yaklaşık yarım saat içinde normale dönüyordu soluk alıp vermem. Üçüncü gün bunun normal olmadığını ve tansiyonumun ya çok düştüğünü ya da çok yükseldiğini düşünerek hemen tansiyonumu ölçtüm gece yine aynı çarpıntıyla uyanınca. Tansiyonum normaldi ama bir anda gözüm dijital ekranda yazan nabız rakamına ilişti. Nabzım 120 idi. Tam olarak bilmesem de normalde 70-80 civarı olmalı diye aklımda kalmıştı. Hemen gecenin bir yarısı bilgisayar başına geçtim ve hamilelikte nabız yüksekliği hakkında araştırma yaptım. Söylenenler hep aynıydı, ‘vakit kaybetmeden doktorunuza haber verin ve bir kardiyoloğa görünün’ Sabah ilk iş doktorumu aradım, zaten o da hemen kardiyoloji bölümünden randevu almamı söyledi ve ertesi gün hastaneye gittim. Sonrasında öğrendim ki bende mitral yetmezlik varmış. Yani kalp kapakçıklarımdan biri tam kapanmıyormuş ve pompalama esnasında kanın bir bölümü o kapanmayan kapakçıktan geri kaçıyormuş. Kalp de bu açığı kapamak için normal bir insandan daha çok kan pompalıyormuş. Hamilelikte de zaten bebek için daha fazla kan pompalandığı için ikisi bir araya gelince benim kalbim çok çabuk yoruluyormuş. Aslında doğuştan olan bir şeymiş ama seviyesi çok yüksek olmadığı için bu güne kadar anlayamamışım. Son yıllarda daha çabuk yorulmamı da hep, yaşa, kiloya  bağlamıştım. Tabi işin içine gebelik girince tetiklenmiş bu durum. Doğumdan sonra eski haline dönersin, hiçbir şikayetin kalmaz demişti doktorum, ki nitekim öyle de oldu. Hatta bu satırları yazarken hatırladım böyle bir durum olduğunu.


Karnım iyice büyüdükten sonra ayakta bile zor durmaya başladım. Birçok hamileye göre oldukça büyük bir karnım vardı. Bu koca göbek zaten rahatsız olan belimle birleşince sonuç tam bir felaket oldu. Çok ağırlaştım aslında, evde hiç iş yapamaz oldum, iki tane tabağı makineye yerleştirirken bile belim inanılmaz ağrıyordu, her şeyi oturarak yapmaya çalışıyordum. Yürüdüğümde çok ağrım olmuyordu, genelde sabit bir şekilde durduğumda çok zorlanıyordum. Bu sebeple olsa gerek 42. haftaya kadar karnımda taşıdığım kızımla son gün de dahil hep gezdim. Belime rağmen, hatta son 2 gün çektiğim sancılara rağmen, her an doğum olabilir diye Eskişehir’den gelen annemi taktım koluma ama hep gezdim.

Hiç yorum yok: