22 Ekim 2011 Cumartesi

Baba kız aşkı...

Minik kızım sanırım artık büyüyor ve  açık bir şekilde benden daha fazla ilgi ve alaka bekliyor. Hal böyle olunca da kendime artık çok daha az vakit ayırabiliyorum. Son zamanlarda o kadar çok şey oldu, o kadar çok yazacak şey birikti ki nerden başlayacağımı bile bilmiyorum. Bugün ilk defa iki adım emekleyip, sonra sürünerek devam etmeyi bıraktı ve tam olarak emeklemeye geçiş yaptı. Tabi bununla birlikte muzurluklara da başlamış bulunmakta. Rahat etmesi için salondaki orta sehpayı kaldırıp, koca bir halıyı oyuncaklarla doldurdum üzerinde rahat vakit geçirmesi için. Ama benim afacan kızım nerde kablo, fiş ya da dokunulmaması gereken şey varsa, olanca gücüyle arkasına bile bakmadan onlara doğru ilerliyor. Bense arkasından, “cısss, hayır kızım, bak onlar tehlikeli” diye kendi kendime konuşup, hiç tınlamadığını fark edince  kucaklayıp tekrar halının üzerine bırakıyorum. Tüm gün boyunca bu durumun kaç kere tekrarlandığını söylememe bile gerek yok sanırım.

Bu arada ikinci dişimiz de çıktı, hatta yarıya kadar uzadı diye yazarken, ne kadar uzun süredir yazı yazmadığımı tekrar fark etmiş bulunuyorum.

Ek gıdayla aramız hala iyi değil maalesef. Sevmediği şeyleri zaten yemiyor ama sevdiği şeyleri de birkaç kaşıktan sonra yemek istemiyor genelde. Ağzını sıkıca kapatıp, kafasını sağa sola sallıyor hayır der gibi yemek istemediği zaman. Eğer yine yedirmeye çalışırsam direk elleriyle müdahale edip ittiriyor kaşığı. Ek gıda konusunda bizi zor bir süreç bekliyor…

Peki ya babası? Benim minik kızım yaklaşık 15 gündür babasıyla aşk yaşıyor… Babası eve geldiği an bütün gün uğraşıp didinen annesinin pabucunu dama atıyor ve babasını kucağından inmek istemiyor. Ben de dahil olmak üzere, babasının kucağındayken kim gel derse desin, önce bakıyor yüzüne, sonra “yok yaaa” der gibi babasının boynuna sokuluyor ve gülmeye başlıyor. Gelmem diye meydan okuyor resmen. Almaya kalkışırsak da daha kucağından alamadan yakasına paçasına yapışıyor bırakmamak için ve ağlamaya başlıyor. Babası tekrar kucağına alınca da ağlaması bir anda bıçak gibi kesiliyor ve gülmeye başlıyor. Tabi bu durum benim çok işime geliyor o ayrı… Babası kızının ağlamasına dayanamadığı için gün içinde çok yorulan bir anne olarak bu durumu sonuna kadar kullanıyorum…

Dedim ya, kızım büyüyor diye, artık yaptığım şeylerin aynısını yapmaya çalışıyor. İşaret parmağımla oyuncağının üzerindeki boncukları çeviriyorum, önce dikkatle izleyip aynı şekilde, yine işaret parmağıyla becerebildiği kadar aynısını yapmaya çalışıyor. Davul şeklinde, vurunca ses çıkaran, ritm tutan, çevirince farklı bir müzik çalmaya başlayan bir oyuncak aldım, ki bu aralar en favori oyuncağımızdır kendisi, ben vurunca o da vuruyor, ben çevirince o da çeviriyor. Biliyorum, her çocuğun geçtiği, geçeceği çok olağan aşamalar bunlar ama insanın kendi yavrusunun birşeyler öğrendiğini görmesi, birşeyleri yapmak için çaba sarfettiğine şahit olması herhalde bir anne için en büyük mutluluk... Bazen boynumu hafifçe eğip, yüzümde hafif bir gülümsemeyle ama en önemlisi de gururla onu izlerken buluyorum ya kendimi, işte o duygu bambaşka bir duygu...



4 Ekim 2011 Salı

Bababababa...

Zaman ne de çabuk geçiyor ben farkına bile varamadan. Tam 7 aydır kalbim bir başka çarpıyor. Mutluyum ben; onu ellerimle büyüttüğüm için, onunla birlikte büyüdüğüm için... Nasıl bir duygudur ki bu, bir çığ gibi büyüyor sevgisi içimde her geçen gün. Bazen yorulduğumu hissettiğimde bir an önce uyusun diye gözlerine bakarken,  biraz uzun uyuduğunda onu koklayıp öpebilmek için uyansın diye beklemek mi annelik dedikleri acaba?

Dedim ya, bugün 7 aylık oldu benim kızım… Hem küçücük hala, hem kocaman. Hatta o kadar kocaman bir kız oldu ki, üç gündür bülbül gibi şakıyor resmen. Tamam kabul ediyorum, çok uğraştım önce anne demesi için ama o tam üç gündür dur durak bilmeden, bir şeyleri başarmış olmanın verdiği o en büyük keyifle ‘bababababababa’ diyor.

Bir de kime çekmiş bilinmez, çok inatçı, çok asi bir kızım var benim. Yapmak istemediği hiçbir şeyi yapmıyor. Oyunla bile yaptıramıyoruz çoğu zaman istemediği bir şeyi. Bu aralar en nefret ettiği şey ana kucağında oturmak.  O kadar direniyor ki oturmamak için, öyle bir köprü kuruyor ki, oturtabilene aşk olsun! O kadar geriyor ki kendini, zorlamak da mümkün değil, beline bir şey olacak korkusuyla.

Hala desteksiz oturamıyor, zaten oturmayı da sevmiyor. Oturtmaya çalıştığımda ayakları ile yerden güç alıp ayağa kalkmaya çalışıyor sürekli. Bu gidişle, oturmayı öğrenmeden ayağa kalkacak benim kızım.


Ek gıda maceramıza gelince; hala yoğurt yemiyor, meyveyi ise canı istediği kadar yiyor. Ben de iyice soğutmamak adına hiç zorlamıyorum. Bu ay kahvaltıya, sebzelere, çorbalara başlayacağız. Bakalım ilerleyen günlerde bizi neler bekliyor…