17 Temmuz 2012 Salı

Biiii



Bu sefer tembelliğin dozunu biraz fazla kaçırdım sanırım… Aslında tembellik mi bilmiyorum, İdil o kadar hareketlendi ve o kadar bana düşkün bir çocuk oldu ki gerçekten vakit bulamıyorum yazmaya. Bir de yaz geldi, artık daha çok dışarıdayız. Vakit gerçekten yetmiyor bana bu son aylarda. Tabi yazmadıkça daha çok birikiyor yazacak şeyler, daha zor geliyor insana ve başlıyor bir kısır döngü. Ama bugün buna son verme vaktidir dedim ve işte buradayım. Bu son 4 ayı nasıl özetleyebilirim hiç bilmiyorum.

Kızım büyüyor… Her geçen gün yeni bir şeyle çıkıyor karşıma… Son iki aydır iyice dillendi, kendini çok daha iyi ifade edebiliyor. Bir sürü yeni kelimemiz var, işte dilli düdükten inciler:

Anne (anne)
Baba, bubaaaa (baba) eğer ağlıyorsa ve acıtasyon yapıyorsa baba bir anda bubaaa oluyor
Dede, dide (dede)
Haff, havvv (havhav, köpek)
Pis pis (pisi pisi, kedi)
At (top)
Attdınnn (atmak)
Aççç (aç, çıkar)
Annn (araba ve tekerlekli her şey)
Sssss (su)
Mama (mama, yemek)
Meme (meme)
Emmm (emmek)
Biii (bir)
Ayya (ayran)
Tssss (sıcak)
Çişşş (çiş) tabi ki tuvalet eğitimi yok henüz, geldiğinde değil, gördüğünde ve duyduğunda söylüyor
Bıjı bıjı (bıcı bıcı)
Eeee eeeee (uyuma sesi)
Pişşş pişşş (bebeğini uyuturken)
Ci (cik cik, kuş)
Ce-eeee (ce-eeee)
Auuuvvv (miyav)
Gu, gann (balık) çok alakalı değil ama gluk gluk balık sesinden cıktı
Aaç (ağaç)
Hoppaaa (hoppa)
Bebi (bebek)
İiiii (eşek sesi) ama içine çekerek çıkartıyor o sesi
Cici (cici)
Mooo (mööö, inek)
Meeee (meeee, kuzu, koyun)
Bebe (pepee, en sevdiği çizgi film)
A a (vak vak, ördek)
Dınnn (dın dın, gitar, piyano vb muzik aletleri)

Çok inatçı bir kızım var benim, her şeyi kendi yapmak istiyor, yaptırmayınca kıyametleri koparıyor. Yemeğini kendi yemek istiyor, yavaş yavaş çatal kaşık kullanmaya başladıysa da sulu şeylerde ya kaşığa alamıyor, ya da azıcık aldıysa ağzına götürene kadar çoktan dökülmüş oluyor. Ama hala iştahı olan bir bebek olmadığı için bir yandan kendi oyalanırken bir yandan yedirmeye çalışıyorum iç beş kaşık. Ama ilginç olan şu ki, en baştan beri sofra kültürü oluşun diye hep bizimle, masanın kenarında oturttuysam da en azından toplu yemek yenen akşam yemeklerinde ve Pazar sabahları, İdil kalabalık bir sofrada çok şımarıyor ve yemek yemek istemiyor. Bir de birkaç çeşidi masada gördüğü an kesinlikle hiç birinden yemek istemiyor.
Bir de çorba gibi çok sulu şeyleri sevmiyor, daha kıvamlı ve sert olmayan çiğneyebileceği taneli seyleri daha çok seviyor.

Uyku düzenimiz hala aynı, hala berbat, hala gecede sayısız uyanmamız var. Ama buna rağmen sanki uykuları biraz daha ağırlaştı gibi. Tam da 16 ayı doldurduğu bu günlerde sanki gündüzleri tek uyku yapmaya başladı. Gerçi akşamüstü saatlerinde arabaya binerse, orda ikinci uykuyu muhakkak uyuyor. Sanırım şu an arada bir dönemdeyiz.


Baba aşkı hala tam gaz devam ediyor. Her sabah, bubaaa diye diye ağlayarak yolcu ediyor babasını eğer baba gitmeden uyanmışsa. Bir de özellikle babasını eşyalarını, göstererek, gururla baba, baba diyor sürekli. Ayakkabı, çekmeceden çıkarılmış çoraplar, terlik, pantolon, tişört vs. ne bulduysa o an, bana gösterip baba diyor. Tabi arada benim kıyafetlerimi de babanın sanıyor, o ayrı.

Bu arada biri 14 aylıkken, biri 15,5 aylıkken iki hastalık daha atlattık. İlkinde sebepsiz, 3 gün süren bir ateş, sonunda ortaya çıkan döküntü ile 6. hastalık geçirdi. İkincisinde, Antalya tatilimizde, ateş ile başlayan ve ağzında, dilinde çıkan aftlar, ve tüm vücudundaki irili ufaklı döküntüler ile viral stomatit teşhisi konuldu. Günlerde ne yemek yiyebildi, ne su içebildi. Hatta, tükürüğünü bile yutamıyordu. Çok zorlandı, çok canı yandı yavrumun. Bu arada daha da daha da daha da düştü memeye…

Antalya demişken, İdil burcunun hakkını verdi, ve tam bir balık oldu. Geçirdiği ağır hastalığa ragmen sudan vazgeçmedi. Yeter ki kolluğu olsun kollarında, çocuk havuzu, büyük havuzu, gece gündüz fark etmedi onun için. Gece uykusunda olması gereken saatlerde bile odamızın göl evlerinde olması, ve hemen önümüzde havuz olması sebebiyle havuza girmek için ağladı defalarca. Her seferinde de kendini suya sokturmayı başardı tabi. Deniz dalgalıydı bayağı, o yüzden denizden havuz kadar keyif almadı ama yine de korkmadı, girmemek için hiç direnmedi. Su kuşum benim…

Aslında bu 4 ayda yaşanmış o kadar çok şey var ki, sanırım yazmak mümkün olmayacak. Ama şunu biliyorum ki, artık beni çok daha iyi anlıyor, kendini çok daha iyi ifade edebiliyor. Ah bir de şu her şeyi yaptırmak için avaz avaz ağlamaları olmasa, tadından geçilmeyecek

Ben: “İdil, sen kaç yaşındasın?”
İşaret parmağını havaya kaldıran idil: Biii

O “biiii” demesi yok mu? Bir de hadi sarıl anneye dediğimde o minik elleriyle kolumu sarmalayıp başını göğsüme yaslaması… Beni benden alıyor…