22 Kasım 2011 Salı

Yaşasın özgürlük

Baba kız aşkı tam gaz devam ediyor. Bir bağ oluştu ki aralarında sormayın… Akşam eve geldiğinde sevinç çığlıkları atıyor resmen. Tabi babası da bol bol kızını kucaklayarak bu durumdan payını alıyor. Bir yandan mest olurken, bir yandan da bu kadar anneci biriyken bu ani düşkünlüğün sebebini anlamaya çalışıyor.

Hastalıkla birlikte zaten sevmediği ek gıdayı hiç almaz oldu neredeyse. Kahvaltıda yediği biraz yumurta sarısı, öğleden sonra birkaç kaşık meyve püresi ve arada kemirdiği ekmeklerle günü bitiriyor.

Büyüdük ya, banyomuzu artık bebek küvetinde değil, oturakta yapıyoruz, bol bol suyla oynuyoruz. Ah bir de sonrasında kavga dövüş üstünü giydirmek olmasa…

Artık tepkileri o kadar farklı ki minik kızımın, bazen karşımda yetişkin bir insan duruyor sanıyorum. Ufak bir tebessüme kahkahalarla cevap veriyor, sevindiği zaman alkışlamaya başlıyor. Sanki bakışlarımdan ona ne demek istediğimi bile anlıyor gibi. Bu günlerde en büyük zevki ayağa kalkmak. Onu koltuğun kenarlarından alabilene aşk olsun… Hatta bu ayağa kalkma işini o kadar abarttı ki, gece uyandığında eğer odasındaysa daha yanına gidemeden, benim yanımda yatıyorsa kafamı kaldıramadan yatağın başına tutunup ayağa kalkıyor. Hal böyle olunca uykusu da açılıyor maalesef. Sonra uyut uyutabilirsen. Bazen gecenin bir vakti bırakıyorum kendi haline, defalarca kalkıp oturuyor. Sonra kendiliğinden yüzüstü yatıp, kafasını da yan çevirip uyku pozisyonuna geçiriyor ve birkaç saniye öyle kıpırdamadan duruyor. Anlıyorum ki yoruldu, hemen tekrar uyutuyorum kuzucuğumu.
Gün içinde ayakta durmaktan vakit kalırsa eğer, evdeki kablo, priz ve benzeri oynanmaması gereken ne kadar tehlikeli şey varsa, son sürat emekleyerek onların yanına gidiyor. Bir de yürütecimiz var artık. Çok fazla kullanmayı düşünmediğim için arkadaşımdan aldım bir süreliğine, gün içinde çok sık ve uzun süreli olmasa da, zorunlu hallerde ona koyuyorum. Şimdilik seviyor gibi ama tek başına bir yerlere tutunarak ayağa kalkmanın zevki şu an için paha biçilemez.

Hiç yorum yok: